Ülkemizin içine düşürüldüğü "her alanda teslimiyet" sürecinde ise taraf olmanın ve açıkça fikir beyan etmenin önemi daha da artmıştır. Çanakkale Savaşı ile başlayan ve 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla resmen ilan edilen İstiklâl Savaşı ile Türk evladının mübarek kanı üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en ağır kuşatması ile karşı karşıya bulunmaktadır. 2007'ye geldiğimizde ise AB+D yönetiminin her isteği emir telâkki edilir olmuş, her alanda 84 yılın kazanımları olan Türk Devleti'nin bütün "kırmızı çizgileri" resmen ihlâl edilmiş hatta yok edilmiştir.
1938'de Başbuğ Atatürk'ün ebediyete intikali ile başlayan "milli şef" döneminde; ilk iş ders kitaplarından, devlet dairelerinden, paralarımızın üstünden Başbuğ Atatürk ve bozkurt resimleri kaldırılmış Türk Milleti'nin hafızası silinmeye çalışılmıştır. 1944 yılında Türk Milliyetçileri'ne yapılan zulüm ile de yıllarca sürecek bir dava, asıl mesele "resmen" ortaya çıkmıştır: Türk vatanında Türk'ü yok etmekÖ 1960 yılında yaşanan ihtilâl, sürgünler ve idamlarla desteklenen süreç sonunda gelinen 1980 yılında ise cephelere ayrıştırılan Türk Milleti tarihinin en büyük kargaşası içinde bir tercihe zorlanmıştır. Bu gün de aynen geçerli olan tercih açıktır: "Ya teslimiyetçilik, ya milliyetçilik..."
1944 ve 1960 yıllarında yaşananlarla CHP'nin sola kaymasından sonra Atatürk'ün askeri Alparslan Türkeş önderliğinde başlayan Milliyetçi Hareket, siyasal ve fikri manada milliyetçilik noktasında "tek merkez" olmuştur. Sağ-sol, komünist-faşist, laik-antilaik gibi kutuplaşmalarda her zaman "merkez" olan ve duruşunu hiç bozmayan MHP bu gün de "Türk Milleti'nin merkezinde" durmaya ısrarla devam etmektedir.
1980'de durum kontrolden çıkınca oluk oluk akan kana rağmen "şartların olgunlaşması" beklenerek sahnelenen ihtilal sonrasında, "esarete ve mandacılığa hayır" diyen Türk milliyetçileri "yine" işkencelere ve idamlara yollanmışlardır. Sistem ve yerli işbirlikçileri ile, vatan evlatlarının büyük mücadelesine yine kan bulaşmıştır.
Menderes döneminde "Marshall yardımları" adı altında başlayan, Demirel ve Özal döneminde "IMF ve Dünya Bankası politikaları adı ile" aynen ve arttırılarak devam eden Düyun-u Umumiye politikaları, ekonomik borçlandırılma / kültürel yozlaştırılma ve her alanda teslimiyet süreci Sayın Erdoğan'ın AKP'si ile zirve yapmıştır.
Millet için MHP
BARZANİ ve Talabani ikilisi "AKP kalmalıdır" düeti yapıyor, AB ve ABD ikilisi AKP kalsın diye feryat figan ediyor, TÜSİAD ise her zaman ki gibi... Düz ova teslimiyetçisi DYP dağdakilerle uzlaşma türküleri söylerken ANAP'la baraj uzlaşması yapıverdi. CHP Siirt seçimleri uzlaşmasından sonra sessiz sedasız beş yıl Meclis teslimiyeti sonrasında DSP ile seçim ittifakı konusunda uzlaşıverdi. Herkesin bir yerlerle uzlaşma aradığı bu garip dönemde "Sadece milletimle ittifak yaparım" diyen tek lider Devlet Bahçeli, tek parti MHP'dir. Bu nedenle MHP, millet için MHP diyorum. "Balkondan seyretmek" tarzım olmadığı için sadece yazıp-çizerek değil, tüm varlığımla MHP diyorum Başkenti Washington, Brüksel olanlara inat Başkent Ankara diyenlere selam olsun...
|